Uzun zaman önce, dağların sarp yamaçlarında, yeşilliklerle kaplı vadilerde yaşayan iki genç ruh vardı: Ferhat ve Şirin. Ferhat, cesur ve yakışıklı bir gençti, dağların en güçlü adamı olarak biliniyordu. Şirin ise, güzellik ve zarafetin sembolüydü, vadideki tüm çiçekler onun güzelliğine kıskançlıkla bakardı.
Ferhat, bir gün dağlarda avlanırken, vadideki kaynaklardan birinde Şirin’e rastladı. İlk karşılaşmalarında, kalplerinin hızla birbirine çekildiğini hissettiler. Ancak, aşklarını ilan etmek, zorlu bir yolculuğun başlangıcı olacaktı.
Çünkü Ferhat, Şirin’in babası Şahmeran’ın gözüne girmek zorundaydı. Şahmeran, vadideki kraldı ve kızının mutluluğunu önemsiyordu. Ancak, onun gözünde Ferhat, kızını sevmesi için yeterince değerli değildi. Bu yüzden, Şahmeran, Ferhat’ın Şirin’i kazanmak için zorlu görevlerle yüzleşmesini istedi.
Ferhat, Şirin’in sevgisi için her türlü zorluğa katlanmaya hazırdı. Dağların en zorlu zirvelerine tırmandı, vahşi hayvanlarla savaştı, hatta bir ejderha ile bile karşı karşıya geldi. Ancak, her zorluğun üstesinden gelirken, yüreği yalnızca Şirin için atıyordu.
Şirin, Ferhat’ın cesareti ve sadakati karşısında büyülenmişti. Onun için her şeyi göze almasına rağmen, kalbinin onunla olduğunu hissediyordu. Ve nihayetinde, babası Şahmeran, Ferhat’ın gösterdiği cesaret ve sevgi karşısında onu kızının eline layık gördü.
Ferhat ile Şirin, aşklarının zaferiyle, vadideki tüm halkın ve doğanın kutlamalarına katıldılar. Gök gürledi, dağlar yankılandı, çiçeklerin kokusu tüm vadide yayıldı. Çünkü Ferhat ve Şirin’in aşkı, vadideki her canlıya ilham veren, eşsiz ve büyülü bir masalın başlangıcıydı.
Ve bu masal, onların aşkının sonsuza dek sürdüğü bir ömür boyu devam etti. Ferhat ile Şirin, birbirlerine olan sevgileriyle vadide mutlu ve huzurlu bir yaşam sürdürdüler, aşkları ve sadakatleri her zaman vadide anlatılan efsanelerde ve şarkılarda yaşadı.